Sanayimiz 2021 yılında pandemi kaynaklı küresel tedarik zinciri sorunlarının etkisiyle öngörülmesi zor ve belirsiz bir ortamda faaliyetlerine devam etmek zorunda kaldı. Bizler açısından oldukça zor bir yıldı.
Bilindiği gibi 2021 yılının en önemli tedarik zinciri sorunu küresel mikroçip darboğazı oldu. Sosyal hayattaki kısıtlamalar ile tüketici elektroniğinde yaşanan ciddi talep artışı ve otomotiv sanayinin talep öngörülerinin beklenenin üzerinde gerçekleşmesi ile küresel olarak mikroçip talebindeki artış, tedarik sürecinde darboğaz yaşanmasına sebep oldu. Bunlara ek olarak önemli çip üreticilerinin tesislerinde çıkan yangınlar ve yine önemli çip üreticilerinin bulunduğu lokasyonlardaki doğal afetler; pandemi sebebiyle fabrikaların üretime ara vermesi, Tayvan’da yaşanan kuraklık, Amerika’daki soğuk hava koşulları, Japonya’daki deprem krizin daha da büyümesine neden oldu. Otomotiv fabrikalarının küresel olarak duyurduğu mikroçip tedariki kaynaklı duruşlar ve yavaşlamalar nedeniyle şu ana kadar üretilemeyen araç sayısı 10,3 milyon adet olarak hesaplanırken yıl toplamında küresel araç üretim kaybının 11,3 milyon adet seviyesine ulaşması tahmin ediliyor. Dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de mikroçip tedarik sorununun neden olduğu fabrika duruşları ve üretim tempo düşüşleri kaçınılmaz hale geldi. Mikroçip otomotiv için önemli komponentlerden biri ve ürünlerimizin teknolojilerinin her geçen gün artması neticesinde daha da önemli hale geliyor. Bu yılın başındaki tabloya göre yılın 3. ve 4. çeyreğinde mikroçip tedarikinde rahatlama bekliyorduk ancak darboğaz etkisi ilave nedenle daha da kuvvetlendi. 2022 yılının da benzer şekilde geçeceğini söylemek mümkün, yeni yatırım ve tesislerin de açılması ile 2023 yılında tedarikte rahatlama olacağı öngörülmekte.
Hammadde fiyatları da bu yıl yakınen takip ettiğimiz sanayimizin önemli sorunlarından biri oldu. 2020 yılının başından beri ana metallerde yüzde 140 üzerinde bir artış söz konusu. İlk dokuz ayda yerli sac fiyatlarında dolar bazında yüzde 29, ithal sac fiyatlarında yüzde 117, kauçukta yüzde 38, plastikte ise yüzde 83 oranlarında artışlar var. Hammadde fiyatlarında bu artış sanayimizin maliyetlerine direkt etki ediyor.
Tüm bunlara ilave olarak bilindiği gibi alüminyum ve çelik üretiminin önemli bir alaşım maddesi olan magnezyumda da bir tedarik sıkıntısı ortaya çıktı. Global üretiminin %87 gibi çok büyük bir bölümünü sağlayan Çin’in yerel elektrik tüketimini azaltma çabası nedeniyle yılın üçüncü çeyreği itibariyle magnezyum üretimi büyük ölçüde azaldı. Bu arz açığı şimdiden fiyatların fazlasıyla artmasına ve tedarik zincirinde bozulmalara yol açtı. AB verilerine göre, bu yılın başlarında yaklaşık 2.000$/mton olan magnezyum ithalat bedeli, yılın son çeyreğinde 10.000$ - 14.000$/mton mertebesine yükseldi.
Üretimde hammadde bulunurluğu ve maliyet artışlarının yanı sıra ürünlerimizin lojistik faaliyetlerinde de bir takım önemli zorluklar yaşadık. Bunlardan biri konteyner bulunurluğu ve fiyat artışıydı. Pandemi ile birlikte konteyner bulunurluğunda büyük zorluklar ön plana çıktı, bununla bağlantılı olarak da konteyner ve navlun fiyatlarında dramatik artışlar yaşandı.
İlave olarak yılın son aylarında vaka artışları ve yeni varyantlar sebebiyle artan karantina önlemleri ve yaşanan olağanüstü hava koşulları nedeniyle bazı limanlarda kapasite düşüşleri ve dolayısıyla gemilerde gecikmeler yaşandığını gözlemledik. Gerek limanlardaki darboğaz nedeniyle taleplerin havayoluna kayması gerekse havaalanlarında vaka sayılarındaki artışlar nedeniyle artırılan tedbirler sonucu olarak, hava taşımacılığında da aksamalar meydana geliyor. Bu durum neticesinde deniz ve hava taşımacılığında birim kilogram maliyetlerinde de artışlar yaşadık. Tedarik zinciri yönetiminde hem operasyonel hem de maliyet açısından olağanüstü süreçlerden geçiyoruz. Ülkemizin en çok katma değer sağlayan, en çok ihracat yapan sanayisinin geçtiği bu olağanüstü süreçte, sanayi faaliyetlerini destekleyici politikalar her zamankinden çok daha önemli.
2021 iklim değişikliğine karşı çevreci politikaların da hız kazandığı bir yıl oldu. 2021 yılında AB’nin “Fit for 55” paketini açıklaması ve ülkemizin Paris Anlaşması’na taraf olarak net sıfır emisyon hedefini belirlemesi ile iklim politikasında yeni bir dönem başlamış oldu. Toplam üretiminin kabaca %75’ini ihraç eden, ihracatının ise kabaca %80’ini AB pazarına ihraç eden sanayimizin, rekabetçiliğimizin korunması ve ekonomiye sağladığı katkının sürdürülebilmesi AB’deki gelişmelere uyumlu üretim yapması çok önemli. Bu bağlamda zaman, emek ve para gerektiren önemli bir dönüşüm içindeyiz.
Tedarik sıkıntıları nedeniyle yaşanan üretim kayıplarının yanında, yeni varyantları ile pandeminin özellikle Avrupa’yı fazlaca etkilemesi ile ihraç pazarlarımızın bu yılı geçen seneye paralel kapatacağını tahmin ediyoruz. Avrupa’da beklenen toparlanma sürecinin 2022 yılı ile başlayacağını söylemek mümkün. Bugün geldiğimiz noktada 2021 yılını ihracat ve üretim açısından geçen yılın paralelinde kapatacağımızı öngörüyoruz.
Ülkemizin en önemli, en çok katma değer sağlayan, en çok ihracat yapan sanayimizi, geçtiği bu olağanüstü süreçte korumaya ve desteklemeye yönelik uzun vadeli politikalar geliştirilmesi her zamandan daha da önemli bir hale geldi. Küresel toparlanma öngörüleri 2023’ü işaret ederken sanayimizi destekleyici politikalar ile daha hızlı büyüme amacındayız.
· Maliyet artışları ve enflasyon ekonomideki en önemli iki sorun olarak öne çıkıyor. Bu durum, otomotiv sektörünü nasıl etkiliyor?
Hammadde fiyatlarındaki artışlar ve makroekonomik verilerdeki hareketlilik, haliyle maliyetlerimize direkt etki ediyor. Ticaretin olağan bir sonucu olarak da bu maliyet artışlarının zaman içinde kademeli olarak fiyatlara yansıması kaçınılmaz. Her zaman belirttiğimiz gibi hem ihracatta hem de iç pazarda biz sanayiciler öngörülebilir bir ticaret ortamı görmek isteriz. İç pazarın sürdürülebilir büyümesi ve öngörülebilirliği için dönemsel tedbirlerden ziyade stratejik bakış açısı ile uzun soluklu politikalar geliştirilmesi önem taşıyor. Uzun soluklu politikalar geliştirilmesi ile birlikte öngörülebilirliğin artmasını ve iç pazarın sürdürülebilir büyüyen bir yapıya kavuşmasını, ülkemizin yatırım çekiciliğini olumlu etkileyecek en kritik unsurlar olarak görüyoruz.