Genel otomotiv konularının dıında zaman zaman otomotiv-medya ve PR (Basın ve Halkla İlişkiler) konularına da yer veriyorum. İşte bu hafta da otomotivdeki PR etkisi haftası… Otomotiv sektöründe markalar “PR işlerini kendi bünyesinde yapanlarla-  PR şirketine dışarıya verenler” diye  ikiye ayrılıyor. Şimdi konumuz PR işlerini dışarıya veren markalar! Markalar büyük ağırlıkla bu yolla basınla ilişkilerini sürdürmeyi tercih ediyorlar. İşte bu aşamada zaman zaman sorunlar yaşanabiliyor. Araya PR şirketi girince markaların basın mensuplarıyla diyalogu daha da azalıyor. Bu azalan iletişim de zama zaman telafi edilebilir veya telefisi çok zor olan sorunlar çıkartabiliyor. Tüm medya iletişimini PR şirketlerine yığan markalarda eğer PR şirketinde “otomotiv basınına hakim” birileri çalışmıyorsa sorunlar oluşabiliyor. Çok basit iki örnek vereceğim. Bundan kısa bir süre önce,  yıllardır aynı PR şirleti ile çalışan Ford ve Nissan markaları PR şirketlerini değiştirdiler. Şimdi yeni PR şirketleriyle çalışıyorlar. Buraya kadar normal her zaman her yerde olabilecek bir durum, bu değişiklik için yorum yapacak değilim. Ama Nissan’ın yeni PR ajansıdan bir arkadaş  bana:  “Sizi Beşiktaşlı olduğunuzu öğrendik! Sizi (Nissan’ın sponsor olduğu) Beşiktaş’ın Şampiyonlar ligi maçına  davet ediyoruz” diye telefon açabiliyor. Bunda ne var? diyebilirsiniz ama benim hangi takımı tutuuğumu Nissan’daki yöneticilere bile sormamışlar, küçük bir araştırma bile yapmamışlar.  Hangi takımı tuttuğumu en iyi Nissan’daki arkadaşilar bilir oysa? Bu mu şimdi doğru  iletişim?  

Keza Ford Otosan’ın yeni ajansı… Yakınlarda olacak bir basın lansman davet listesine aylık olmasına rağmen aylardır “sağlıklı bir şekilde” çıkmayan, bir çıkan bir çıkmayan basılı bir dergiyi dahil edebiliyor. Marka yöneticileri de bu önemli ayrıntıyı atlıyor.  PR şirketi araştırmayınca, marka yöneticilerinin de dikkatinden kaçıyor. Bu durumda normal olarak her ay düzenli olarak çıkan dergi yerine “bir çıkıp bir çıkmayan” hatta çoğu zaman da çıkmış gibi yapan dergiler davette yer buluyor. Bu da haksız rekabete yolaçıyor. Sonuçta diğer medya mensupları da buna tepki gösterince marka zor durumda kalıyor. Bu şu anda aklıma gelen iki yakın örnek. Diyeceğim o ki; eğer PR şirketlerinde otomotiv sektörüne hakim kişilerle  çalışılmıyorsa, vezir olmak da rezil olmak da an meselesi.  İletişim sadece “yansımalara” bakarak yapılmıyor ne yazık ki…