Hayatımızdaki sosyal medya ile ne yazık ki enteresan tepkilerimiz de oluşmaya başladı. Hemen otomotivden örnek vereyim. Bir otomobilin hele hele elektrikli bir otomobilin fiyatı açıklanıyor diyelim. Fiyat fetişistleri “tıklanma uğruna” başlıyorlar habere; “Fiyat çok yüksek. Avrupa’da şu kadar Çin’de şu kadar biz de pahalı”, şu kadara şu kadar menzil diye. Otomobil değil menzil alıyoruz sanki…
Altında da cahiller ordusu yağdırıyorlar. En çok güldüğüm yorum da şu oluyor; “Onu bu fiyata alacağıma 100 daha koyarım Tesla veya TOGG alırım”… Sonra bunu yazanların profiline bakıyorum. Daha önce paylaşmış olduklarından sosyo-ekonomik profilini çıkartmaya çalışıyorum. Bence olmayan ve hiçbir zaman da olamayacak o parasından; “100 daha koyacağına”, 2-3 kitap okusa mesela, kendini geliştirse, kendine 100 değil de 5-10 bilgi koysa daha iyi olur diye düşünüyorum… Neyse  işin bu tarafını bırakıp analiz kısmına geçelim…
Otomobil yaşam tarzınızı belirler…
 
Elektrikli araçlar, mobilitenin geleceğini şekillendirirken Türkiye otomotiv pazarı da bu dönüşüme hızla adapte oluyor. Ancak yeni modellerin tanıtımıyla birlikte sosyal medyada ve kamuoyunda oluşan fiyat odaklı tartışmalar, çoğu zaman önemli bir gerçeği göz ardı ediyor: Bir otomobil yalnızca fiyat etiketiyle değerlendirilmez.
 
Otomobil, ütümüz  gibi buzbolabımız gibi bir eşyamızdır. Ama onu diğer eşyalardan ayıran en önemli özelliği; statümüzdür, kartvizitimizdir, tarzımız, duruşumuz ve  tavrımızdır..  Otomobil alıcısı otomobilini bu  bakışla alır... Salt rasyonel bir yaklaşımla almaz. Her model ayrı bir karakterdir ama birileri  ısrarla işi en dibe çekip prototipleştirmeye çalışıyor…
 
 
Küresel Fiyatlar, Yerel Gerçekler…
 
Geçtiğimiz aylarda Çinli otomotiv markası BYD’nin Türkiye fiyatları açıklandığında, sosyal medya kullanıcıları fiyatları Çin ve Avrupa pazarlarıyla kıyaslayarak tepkilerini dile getirdi. Ancak bu karşılaştırmalarda çoğu zaman Türkiye’nin vergi sistemi, gümrük yükümlülükleri ve pazar dinamikleri göz ardı ediliyor.
 
Türkiye’de satılan bir aracın nihai satış fiyatı; %10 gümrük vergisi, %80-220’ye  varabilen ÖTV oranları ve %20 KDV ile şekilleniyor. Ayrıca lojistik, sertifikasyon, distribütör marjı ve satış sonrası hizmetler gibi maliyet kalemleri de bu yapıya dahil. Dolayısıyla yurtdışı fiyatlarıyla birebir kıyaslama yapmak, sağlıklı bir analiz sunmuyor. Sunsa sunsa artniyet sunuyor…
 
Renault 5 E-Tech: Bir İkonun Elektrikli Dönüşümü
 
BYD örneğinin hemen ardından, bu kez Renault’nun yeniden tasarladığı elektrikli modeli R5 E-Tech gündeme geldi. Bazı kullanıcılar, modelin fiyatını Citroen’in uygun fiyatlı elektrikli aracı e-C3 ile karşılaştırarak yüksek buldu. Oysa bu karşılaştırma, yalnızca teknik verilerle değil, marka konumlandırması ve ürün stratejisi açısından da hatalı. Ama burada amaç Citroen’i övmek değil nedense Renault’a vurmak olduğu aşikar…
 
Renault 5, otomotiv tarihine damga vurmuş ikonik bir modelin modern yorumudur. Markanın “duygusal tasarım” ve “şehir içi premium” stratejisini temsil eden bu model, yalnızca batarya kapasitesiyle değil, tasarım dili, sürüş deneyimi ve marka mirasıyla öne çıkıyor.
Citroen de çok değerli bir Fransız markasıdır. Ülkemizde de son yıllarda başarılı bir satış performansı sunmaktadır. İşte bu algıdaki Citroen’in;  e-C3 ise fiyat-performans odaklı, daha erişilebilir bir segmente hitap ediyor. Dolayısıyla iki aracın yalnızca fiyat üzerinden kıyaslanması, pazarlama stratejilerinin ve hedef kitlenin göz ardı edilmesine neden oluyor. Bu kıyaslama doğru bir kıyaslama değildir…
 
Sosyal Medyada Fiyatın Gölgesinde Kalan Değer
 
Türkiye otomobil pazarı, son yıllarda yalnızca ürün çeşitliliği değil, aynı zamanda tüketici profilinde de ciddi bir değişim yaşadı. Ancak bu dönüşüm, ne yazık ki zaman zaman “fiyat fetişizmi” olarak tanımlanabilecek sığ bir yaklaşımı da beraberinde getiriyor.
Sosyal medya üzerinden yürütülen bu tartışmalar, çoğu zaman vergi yapısı, maliyet analizi, marka değeri ve ürünün konumlandırması gibi temel unsurları dışarıda bırakıyor. Oysa bir otomobil, özellikle de markanın prestij modeli ya da ikonik bir dönüşümü temsil ediyorsa, yalnızca teknik veriler ya da menzil üzerinden değil, sunduğu toplam deneyim çerçevesinde değerlendirilmelidir.
 
Değer Temelli Yaklaşıma Geçiş Zorunlu
 
Otomobil satın alma kararları elbette bütçeyle doğrudan ilişkilidir. Ancak uzun vadede sürdürülebilir bir tüketici bilinci inşa edebilmek için etiket fiyatından ziyade “ürünün değeri” üzerine düşünmek gerekiyor. Marka algısı, tasarım dili, kullanıcı deneyimi ve satış sonrası hizmet kalitesi gibi unsurlar da toplam değerin birer parçasıdır.
 
Türkiye’de otomotiv sektörünün sağlıklı bir gelişim göstermesi, sadece üretici ve distribütörlerin değil, aynı zamanda tüketicinin de daha bütüncül bir değerlendirme yapabilmesine bağlı. Sosyal medya üzerinden yürütülen tek boyutlu tartışmalar, sektörün gelişimi için yapıcı bir zemin oluşturmadığı gibi, marka stratejilerinin de yanlış anlaşılmasına yol açıyor.
 
Sonuç: Fiyat, Değerin Sadece Bir Parçasıdır
 
Yeni nesil otomobiller, yalnızca ulaşım ihtiyacını karşılamakla kalmıyor; aynı zamanda teknoloji, çevresel sorumluluk ve yaşam tarzı tercihlerinin birer yansıması haline geliyor. Bu yüzden elektrikli araçlar özelinde yapılacak değerlendirmelerin de yalnızca fiyat odaklı değil, ürünün sunduğu toplam değer perspektifinden ele alınması gerekiyor.
Türkiye otomotiv pazarında daha sağlıklı ve bilinçli bir tartışma zemini için artık fiyat fetişizminden, değer temelli analizlere geçmenin zamanı geldi.
Marka değeri denen bir gerçeği yok sayıp sığ değerlendirmelerin işe yaramadığını en son BYD örneğinde gördük. Sosyal medya çukurunda linç edilen otomobil, satış rekorları kırdı ve otomotiv gazetecileri tarafından da Türkiye’de Yılın Otomobili Seçildi…