Üç yıla yaklaşan bir süreçte Renault ve Dacia lansmanlarında hiç de alışık olmadığımız bir yola girildi. Dacia Jogger  lansmanıyla Iğdır-Kars Tuz Mağarasıyla başlayan süreç Renault Austral’le Gökçeada’da devam etti… Lansmana giderken; nereye gideceğimizi, nerede kalacağımızı, ne zaman, kaçta döneceğimizi  ilk kez bilemenin şaşkınlığı içindeydik. Her türlü konfora ve lükse çok çabuk alışan otomotiv medyası önce yadırgadığı bilinmezlikler lansmanlarına da alıştı. Sonrasında Renault Megane E-Tech için Van’da daha sonrasında da Renault Duster “statik lansmanı” için İstanbul’da yaşarken bile bilmediğimiz bir ormanda açtık gözümüzü…  Çıta yükseldikçe bilinmezlikler sürprizlerine bizle beraber ev halkı da alıştı. Her lansman öncesi konuşulan “nereye gidiyorsun ne zaman kaçta döneceksin” soruları “Renault lansmanına gidiyorum” denildiğinde sorulmaz oluyordu. 
Tabi ki aramızda bu lansman sürprizini veya sürpriz lansmanlar serisini “söylenerek” karşılayanlar da oldu. Ama gördük ki, lansmana da ilk onlar koştura koştura gitti. Çünkü otomotiv medyasında “söylenmek” fırtatında var bir kere…
*
En son Renault Duster’da bir başka sürprizle karşımıza çıkıldı. Kibarca denildi ki; “Şimdi söylenmeyeceğin, meraktan çatlamayacağın, programa, uçak geliş-gidiş saatlerine bir bahane bulamayacağın, oteline laf edemeyeceğin, menüsüne bakıp “bizim elimiz fastfooda gider” diyemeyeceğin, en ama en önemlisi de; “şu varsa ben gelmem”, “bu varsa beni öteki gruba alın” diyemeyeceğin asosyal bir lansmanın seni bekliyor.   Kendi Lansmanını kendin yap” diyerek inanılmaz meşakkatli bir işe giriştiler… Sınırlı sayıda otomotiv gazeteci ile başladıkları bu zorlu lansmanı daha da zorlu hale getirmek için adeta sınırsız hale getirdiler… Nereye gidecekseniz uçak biletini aldılar, neredeyseniz otomobili ayağınıza getirdiler… Kanıtlayamam ama çok eminim ve iddia ediyorum bu “Kendi Lansmanını Kendin Yap” yolculuğunda ekibin başına gelenleri bir köşeye not alsalardı orta halli bir ağır roman olurdu düşüncesindeyim. Konuyla ilgili hiçbir duyumum yok ama “malzemeyi” bildiğim için konuya özgüvenim tavan…
*
Neyse geldik geçen hafta yapılan Renault Rafale lansmanına… (Rafal okunuyor ama ikinci a’nın üzerinde ^şapka var gibi okuyun) Benim uzunca bir süre yapay zeka ile yazıştığımı zannettiğim whatsap mesajı ile komutlar gelmeye başladı. (Neden yapay zeka ile yazıştığımı düşünmeme gelince, gruplardaki her türlü deli saçması sorulara bu kadar sakin, çözüm odaklı ve sabırlı yanıtları bence ancak yapay zeka verebilir diye düşündüğümden sanırım.) İstanbul-İzmir uçuşundan sonra otobüslerle Selçuk’a düştü yolumuz.
Selçuk Efes Havaalanında yapılan ürün sunumunun ardından, Caudron-Renault Rafale uçağının havacılık endüstrisindeki geçmişine atıfta bulunan; orijinal renklerinde tasarlanmış ve lansmana özel sadece Hindistan’da üretilebilen ‘Smoke Oil’ mavi duman çıkartan yarış uçağı ile Yeni Renault Rafale’ler pist üzerinde etkileyici bir gösterime tanıklık ettik… Yine detaylarla dolu bir lansmanın parçası olduk… Kullanacağımız araçların anahtarları da gökyüzünden mavi bayraklar ile dalışa geçen profesyonel paraşüt ekibi tarafından bizlere teslim edildi. Selçuk Havaalanından başlayan test sürüşü Bafa Gölü etrafından devam etti ve Bodrum’da son buldu. Sayıları 70’i aşan otomotiv gazetecileri 2024 yılında Renault Duster lansmanından sonra unutamayacakları ikinci lansman heyecanını da yaşamış oldular…
70 kişilik lansmanın arkasında yüzlerce kişinin gece gündüz büyük emeği olduğu kesin.
Oyak Renault’suyla, Mais’iyle üst düzey yöneticileri, pazarlama ve iletişim ekibiyle, ajansı ve etkinlik ajansı ile emeği geçen herkesi yürekten kutluyorum.  Zaman zaman düşürülmeye çalışılan moral ve motivasyonlarını her seferinde bu seviyede tutmak kolay değil. Çıtayı hep yukarı koyma heyecanları “rüzgarınakapıl” etiketiyle bu sefer gökyüzündeki gösteri uçağına kadar yükselmiş oldu… Bundan sonrasını merak ediyorum…
*
Değer verenlerin değerini bilmek…
İşte bu aşamada beni bir başka konu daha düşündürüyor. Renault ve Dacia markaları pandemiden bu yana, geleneksel medyadan, sosyal medyaya;  sitesine 3 ayda bir haber girenden, her gün haber girene; gazetesinden dergisine kadar bu işi yapan bir çok otomotiv yayınına ilan, banner, reklam  ve özel haber çalışmalarıyla dokunan iki marka. Bunun dışında bir elin parmaklarını geçmeyen markalar var ellerinden geldikçe bir şeyler yapmaya çalışan. Toyota, Opel, MG, Citroen, Nissan, ilk aklıma gelen markalar…
Diğer markalar mesela;  FIAT, Ford, Hyundai, Honda, Mercedes, VW,  Kia, Alfa Romeo marka yöneticileri birkaç yıldır otomotiv gazetecilerini görünce adeta kaçacak  delik arıyorlar. Reklam isterler, özel haber çalışması önerirler falan diye tüm bağlantıyı kestiler… İstiyorlar ki, sadece basın toplantılarına gidelim, dönelim haberlerini yapalım…  İş böyle olunca tabi günümüz şartlarında otomotiv gazetecisi arkadaşların da bu farkın farkında olmaları gerekiyor. Bir lansman daveti, bir test otomobiline bu haksızlığa göz yumulmamalı diye düşünüyorum. Markalar ve üst düzey yöneticileri hakkında doğru bildiğini yazan ve bu nedenle de çoğu kez sözde cezalandırılan gazeteci olarak yazıyorum,  inanın hiçbir kaybınız olmuyor… Dik durduğunuz, doğru bildiğinizi yazma özgürlüğünüz yanınıza kar kalıyor… Zaten pek de gazetecilik derdi olan yok 4-5 kişinin dışında… Sonuç olarak; yayınlarımıza, gazetecilere  değer verenlerin değerini bilmemiz lazım…