Otokoç Otomotiv Genel Müdürü İnan Ekici ile “Karavan dünyası ve Türkiye’deki Turizmi” hakkında özel röportaj yaptık. Ekici aynı zamanda Türkiye’deki filo kiralama şirketlerini de bünyesinde barındıran TOKKDER’in de başkanı olduğu için konuyla her açıdan çok ilgili… İşte Türkiye’deki karavan dünyasıyla ilgili en doğru bilgi, rakam ve açıklamaları bu röportajımızda bulabilirsiniz.

YB: Kapanma öncesinde özellikle karavan alıp da bir yerlere gitmek isteyen oldu mu?

İ.E: Oldu ama bu işte henüz pazar çok küçük. “Karavan kiralayıp da gittiler mi?” sorusunda aslında kiralanabilecek belki yüz-yüz elli tane karavanı konuşuyoruz Türkiye’de. Bu hizmeti veren biz varız kurumsal yapıda yapan; ama onun dışında zaten daha çok film çekimlerinde kullanılan bir endüstri vardı setlerde. Ama bunlar bizim anladığımız anlamda; doğa turizmi, kültürel turizm ya da korunaklı konaklama duygusuyla harekete geçmiş, turizm ihtiyacına dönük değildi bu araçlar. Dolayısıyla baktığında aslında pazarda 100-150 civarında aktif, günlük kiralama gibi hizmet alabileceğin ürün var. Dört-beş firma yapıyor bu işi ve hiç kimse de binlerce adet yok; on-on beş adetli filoları konuşuyoruz burada. Dolayısıyla pandemi süresince zaten bu iş bir miktar ön plana çıktı, çok doğal da. Otele gittiğinizde hala endişeleriniz olabiliyor ya da uçakla gittiğinizde hala endişeleriniz olabiliyor. Dolayısıyla daha çok bulunduğu kentte bu ürünü alıp ailesi, sevdikleri ya da yalnız; güvenli bir şekilde doğaya ulaşma çabası diyebiliriz. Yalnız kalabilme, korunaklı kalabilme çabası bu trendi arttırdı; ama konuştuğumuz sayı, biraz önce de söylediğim gibi, 100-150…

YB: Bu dönemde talep nasıl?

 İE“Evet talep çok. Bu dönemde telefon sayısı arttı, bu dönemde talep arttı; ama bunu karşılayabilmek maalesef bu kadar unutulmuş bir sektörde -karavan turizmini bir sektör olarak adlandırırsak ki dünyada öyle- ancak büyüklükler ve derinlik bu kadar olabiliyor. Bizim “kurum içi girişimcilik” projelerimiz oluyor, bununla ilgili birçok çalışma yapıyoruz; hem kurum içinden girişimcilik projelerini duyuyoruz. Kaldı ki senin de tecrüben var biliyorsun, kaç yılındaydı hatırlamıyorum ama bir yerde jüri üyeliği yapmıştın. Orada işte biz karavan gibi güzel fikirlerin peşinde koşuyorduk, sen de jüri üyesiydin zaten. Ama bu proje, bizim kurumumuz içindeki iş arkadaşlarımız tarafından önerilmiş bir projeydi. Aslında 2019 yılından önce fikir geldi, onayladık ve ilk faaliyete geçmemiz de zaten pandemi öncesi, pandemiyle alakasız. Dedik k: “Bu sektör unutulmuş bir sektör, büyük fırsatlar var. Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili, kültür turizmi zenginliğine sahip bir ülke. Biraz da Avrupa’ya bakıyorsun bu durumda başkaları ne yapıyor diye; başkaları zaten bizim yapmadığımız her şeyi yapmış.

YB: Karavan dünyasında rakamlara gelirsek, biraz rakamsal bilgi verir misin?

İE: Dünyada 5 milyon karavandan bahsediyoruz, bu sayı daha yüksek ama film setlerinde kullanılanlardan bahsetmiyorum; turizme konu olan 5 milyon adetten bahsediyoruz. Avrupa’ya geldiğinde 2 milyonu konuşuyorsun; sadece Almanya ve Fransa’da zaten bunun çoğu. Karavan benim için çok özel bir konu; bunu ancak sizlerin sayesinde duyurabileceğiz. Ben hem TOKKDER Başkanı olarak, hem de bu firmanın genel müdürü olarak elimden gelen tüm çabayı sarf ediyorum. Ama basının desteği olmadan -hele böyle zor dönemlerde- bizim bu algıyı yaratma şansımız yok. Önceliklerde çok geride çünkü. Bu bana göre bir Türkiye sorunu; Avrupa’da 100 milyar euroluk bir değer olan bu sektör, Türkiye’de sadece 300 milyon euro. Bunu da 300 milyon olarak düşünme; bunun üreticisinin yaptığı yatırım var, kira bedeli var, filmcilerin ödediği bedeller var... Böyle bir ekosistem; içerisine koyduğun nevresimin dahi bedeli var bunun içerisinde. Toplam büyüklüğü 100 milyar euro. Avrupa’nın turizm gelirinin yüzde 30’u, karavan turizminden besleniyor, Türkiye’yi hiç konuşmayalım. Ben yüzdeleri söylemiyorum, tutmaz çünkü. Bu benim şirketimin veya kiralama sektörünün açlığıyla ortaya çıkmış yeni bir alan değil; bu Türkiye’nin sorunu. En değerli katkı da şurada:  Eğer ben karavan turizmini ya da ekosistemini güçlendirebilirsem; turizm gelirim artar. Üretimi Avrupa kalitesine ulaştıramamış yan sanayi gelişir ki buradan devler çıkar, Avrupa’ya binlerce karavan ihracatı çıkar. Türkiye’nin sonradan uygulanan üst yapıdaki başarılarına bir bakın. 20 yıl önce ambulans üretmeyi bilmezdik, şu an Avrupa’nın en kaliteli ambulansını üretiyoruz. Biz itfaiye aracı üretmeyi bilmezdik, şu an Avrupa’nın en büyük itfaiye aracı üreticileri Türkiye’de ve kaliteli itfaiye aracı üretip dünyaya pazarlıyoruz. Biz VIP dizayn edilmiş ofis karavan üretemezdik oysaki şu an dünyanın en kaliteli üretimi Türkiye’de yapılıyor. Tabii bu kolay olmadı, 20 yılda oldu fakat karavan işi henüz başlamadı.

YB: Peki bunun sebebi ne?

İE: Vergi! Şöyle ki vergi yüksek olunca ulaşılmaz bir rakam çıkıyor önünüze. Bir Avrupalı’nın bindiği iki yüz-iki yüz elli bin liralık arabaya Türk yatırımcısı veya tüketicisi bir milyon lira üzerine biniyor örnek veriyorum. Bu hususi bir iş değil ki; yılın belirli günlerinde kullanabileceğiniz, sahiplikte ya da kiralamada bir ticari emtia aslında. Hususi olursa benim bugün şirkete karavanla gelmem gerekirdi ya da pazara, markete karavanla gitmem gerekirdi; ama ben gitmiyorum, o ayrı bir şey. Kurumlara ya da devlete de bir şey dememek lazım; burada yatırımcılar da aynı kabahate sahip, –yani bizler- otomotivciler de aynı kabahate sahip. Sen de buna ortaksın, kusura bakma ama, hiç yazmadın. Sen de benim kadar suçlusun. Bu noktada bakıldığında Türkiye’de yatırım yapılabilir rakamın çok üzerinde, çünkü N1 aslında bu aracın bazı yani ticari araç. Bunu üst yapıcıya götürdüğünüzde, içerisine karavanla ilgili donanımı koyduğunuzda bu M1 statüye geliyor yani hususi. Hususide ne var? Vergide bir matrah var, matrahla sorunumuz yok çünkü çok yüksek değil. Ama ne sorunumuz var? Motor. Bu araçlar ağır araçlar olduğu için 2000 cc üzerinde; o zaman % 220’yi görüyorsun. Bir de içerisine üst yapı yapıyorsun, o da etkileniyor bu % 220’den. Dolayısıyla hiçbirimizin aklına gelmedi çünkü hiç kimse bu fiyatlarla çalışmaz. Ben karavan turizmi yapıyorum, karavan kiralıyorum diye para kazanıyorum diye mi düşünüyorsunuz? Asla, ben geleceğe yatırım yapıyorum. Bugün zarar ediyorum. Çünkü bunun için bir ekip kurdum, buna yatırım yapıyorum. Çok revenue yapmadan pazarlamaya destek oluyorum bütçesel anlamda, iletişim yapıyorum, zamanımı veriyorum. Ama gelecekte biraz önce saydığım o suçluların tamamı, yani bizler (sen, ben, devlet) bir araya gelip birbirimizi kutlayacağız. Neden? Çünkü o gün geldiğinde şunu göreceğiz: Uçağa atlayıp Bodrum’a inip on beş gün karavan kiralayan binlerce insanı göreceğiz. Bir gün gelecek şunu göreceğiz: Bazı bölgelerde evlerinde karavanı olan, sahipliği olan kişileri de göreceğiz ailesiyle. Bu bizim kültürümüze de çok uygun. Düşünsene bu kadar güzelliği görmüyoruz. Türkiye’de şu an nüfusa sorsan, desen ki: “Peribacalarını kaç kişi görmüş?” Kente inmemiş, taşrada birçok insan var; oysaki bu bir değer. Dolayısıyla bunlar bütünüyle o ekosistemi destekleyecek unsurlar. Bir gün şunu göreceğiz: Türkiye on bin tane karavan ihraç etti. İşte o zaman birbirimizi alkışlayacağız.

YB: Peki bütün bunlar “ne” olursa olacak?

İE:  Vergi düşerse biz yatırım yapmaya hazırız, yapıyoruz da. Ama ne ile yapıyoruz? Beş yıl üstü vanların peşinde koşuyoruz kilometresi düşük olsun diye. Bulamıyoruz onu da çünkü ticari araç yüksek kilometre yapar. Müşteriye de kaliteli hizmet vermem gerekiyor. Şimdi Avrupa’dan turist geldi diyelim, verdin 8 yıllık karavanı. Kiralar mı? Mutlu olur mu? Her tarafından ses gelecek. Dolayısıyla adet az olunca üretim kalitesi de artmıyor. Kimse karavanın enerji makinelerine büyük yatırım yapmıyor, kimse karavanın su temizleme cihazlarına büyük yatırım yapmıyor, kimse karavanın duş küvetine yatırım yapmıyor. Böyle olmayınca da kalite ortaya çıkmıyor, inovasyon olmuyor, yenilik olmuyor; ithal parçayla karavan yapıyoruz. Yerlilik çok düşük, kalite yeni yeni yükseliyor bugünlerde. Peşinde koşmamız gereken şey sadece kiralama sektörü değil; bu ekosistemin çevresindeki bütün paydaşların bu fırsatların yararlanması. Otomotivciler, üst yapıcılar, karavan teknolojisini üreten şirketler, Türkiye’ye hiç gelmeyen ama hayatı boyunca karavanının dışında tatil yapmayan bir kitle var ve bunun farkında değil insanlar. Biz düşünüyoruz ki insanlar bazen karavanla gelir bazen de otele gelir. Büyük bir kitle karavan grubuyla tatil yapıyor, aralarında konuşuyorlar. On arkadaş, on aile bir araya gelip on tane karavan kiralayıp Route 66 yapıyorlar, İspanya’nın kıyılarını dolaşıyorlar, İtalya’yı dolaşıyorlar. Bunlar Türkiye’de yok, neden? Türkiye’nin turizm kapasitesi ne kadar yüksek? 38 milyar dolar mı? 32 milyar dolar mı? Hayır, değil; 100 milyar dolar. Zaten bakanlarımız da hep uzun vadede bu rakamları hedeflerler. Ama bunun için doldurmak lazım, eksiklerimiz var. Benim de hem TOKKDER başkanı olarak hem başında bulunduğum şirket olarak peşinde olduğum şey şirketimin ya da TOKKDER’in sadece fırsatları değil bu ekosistemle öncü olabilmek, bir gün bu paydaşların hepsine teşekkür edilirse onlardan biri olabilmek. Umarım böyle bir giriş konuşması ile neden uzun zamandır bunu anlatıyoruz, onu özetlemiş oldum.

YB: Aslında Türkiye’ye baktığımız zaman hem coğrafî olarak hem turizm olarak hem üç tarafının denizlerle çevrili olmasından Türk insanın karavana çok yatkın olabileceğini düşünüyorum. Bizdeki piknik kültürü bile bunun altyapısını oluşturuyor; Türk insanın karavanla daha yakın temasta olabilmesi için, bu anlattığınız şeylerin dışında; güven, karavan kampları, karavan rotaları açısından da altyapı açısından da çok hazır değiliz galiba. Bu konuda ne diyeceksiniz?

İE: Kesinlikle çok doğru söylüyorsun. Hatırlar mısın bilmiyorum ama -ben elli üstüne geldiğim için hatırlayabiliyorum- çadır turizmi vardı. 1970-1980’lerde bir sahile gittiğiniz zaman ağaçların altında yüzlerce çadır vardı. Bunun bir kısmı yine ağırlıklı yabancıydı ama belki de hemen hemen eşit sayıda da Türk vardı. Türk ailesi ya da Türk tüketicisi doğada olmayı çok seviyor, kültürden geliyor. Dolayısıyla gezmeyi çok seviyor; ama fırsatları olmayabilir. Bu çünkü belli bir gelir grubunda olmayı ifade edebilir fakat şu da var: Türk insanı görmeden ürküyor. Yok ki Türkiye’de karavan turizmi; görmüyor, ilham verici değil. Çünkü sokakta çok fazla yok. Ben inanıyorum ki yavaş yavaş gelişmeye başladığında biz yine özümüzdeki ruh haline dönüp, korkusuzca bu işin içerisine girip geçmişte bizim için keyif olan işlerin farklı metotlarla da yapılabilir olduğunu göreceğiz ve bu işlerden bir tanesi de bu. Altyapı zayıf, 140 tane karavan parkı var Türkiye’de; Almanya’da 8000 adet. 140’ın yarısı da karavan parkı değil yani güvenli değil, altyapısı uygun değil. Gidebileceğin, akşam arkadaşlarınla gittiğinde gitarını çalabileceğin belki 70 tane var. Yeterli değil.

YB: Peki bu konuda, bakanlık düzeyindeki yetkililerle –ki Turizm Bakanı da aslında turizmci, aslında daha halden anlayacaktır ama- herhangi bir girişiminiz oldu mu?

İE: Ben bakan beyle şahsen görüştüm TOKKDER Başkanı olarak. Arkasından benim çalışma arkadaşlarım Turizm Bakanlığı’nın tüm il bürokratlarıyla toplantı yapıp sunum yaptılar. Pozitif buldular, yapılması gerektiğini düşünüyorlar. Maliye Bakanlığı’yla gerekli girişimleri yaptık, Maliye Bakanlığı’na yazdık. Önümüzdeki günlerde Sanayi Bakanımızla -çünkü orada sanayi bakanımızı ilgilendiren bir araç tanımlama ihtiyacı var- o konuyu görüşüyor olacağız. Ama gündem o kadar yoğun ki istediğimiz şey haksızlık olur. Şu dönem müthiş bir zorluktan geçiyoruz pandemi ile ilgili. Dolayısıyla hızlılık biraz düşebilir hayata geçme anlamında; ama gittiğimiz her yerde basın, bürokrasi, bakanlıklar, sivil toplum kuruluşları, otomotivciler dahil. Çünkü bununla ilgili yaptığımız çalışmalarda ODD ve OSD’nin imzası var. Bilgilendirme ve ÖTV’nin düzeltilmesi talebinde OSD, ODD, TOKKDER ve OYDER beraber görüş bildirdi. Biz zamanını bekliyoruz çünkü şu an bütün konsantrasyon pandemi üzerine ve bunun yarattığı zorlukların çözümü üzerine. Oturup da hadi 5 yıllık plan yapalım demek, bu ruh haliyle ve bu ortamda, fazlaca olabilir. Ama ilk adım ÖTV’nin düzeltilmesi olabilir çünkü geçen sene Türkiye’de 800 adet karavan sokağı çıkmış yeni olarak. Bu 800 adetin sadece 5 tanesi sıfır kilometre. Varsayalım matrah 200 bin lira olsun; devletin bundan aldığı vergi kayda değer değil. Zaten devletin bir vergi kaybı yok çünkü bir tahsilatı da yok. Mantık dışı bir fiyat olduğu için kimse yatırım yapmıyor; ne bireyler ne kurumlar ne de turizm sektörü. Dolayısıyla zaten olmayan bir gelirden bahsediyoruz. Biz Maliye Bakanlığı’na da Gelirler Genel Müdürlüğü’ne de gönderdik, proje dosyamızda da sunduk, dedik ki: “Zaman kaybetmeyelim, şu ÖTV’yi aşağıya çekelim. Zaten gelirin yok, devletin hiçbir kaybı yok. Bilakis bu ÖTV geriye gelirse yüzde on beş veya yirmiye, –onu da sunduk araç tanımlamalarına bağlı olarak- birdenbire olmayan bir gelir, kayda değer bir gelir haline gelecek devlet açısından. Benim aklım biraz tüccar gibi çalışıyor; olmayan bir şey yarın olacaksa bugün harekete geçelim.

YB: Yaklaşımlarını nasıl buldunuz? Karavan özelinde soruyorum çünkü otelciler karavana mesafeliler.

İE: Büyük bir yanılgı bana göre, biraz önce söylediğim gibi alakası yok. Şöyle düşünürsek hata olur: ÖTV düştü, herkes karavan alacak. Zaten ben bugün karavanı alabiliyorum. İnan Ekici olarak karavan tatili yapmak istiyorum diyelim, beni kısıtlayan bir şey yok ki. Ben arkadaşlarıma söylerim, bana inanılmaz güzel bir araba bulurlar 5 yaşında. Biraz masraf yapar arabayı yenilerim, karavanımı yaparım. Kimse beni engellemiyor. 5 yaşın üstünde ÖTV uygulaması yok çünkü ikinci el araçta, öyle bir hakkınız var. Onun için 5 yaş üstü araç karavana çevrilebiliyor; nedeni de ÖTV’den kurtulabildiği için var olan uygulamalarda. Dolayısıyla benim söylemeye çalıştığım şey: Karavan turizmi yapan kişiler zaten sadece bu işi yapıyor, otel müşterisi değil. Belki tecrübe etmek için kısa dönemli, üç-beş günlük kiralayabilir. Ama Türkiye o kadar büyük ki hiç kimse gidip Belek’e karavanını koymayacak; Göreme’ye gidecek bir gün kalacak, oradan Çorum’a geçecek tarihi kalıntıları görmeye, oradan Karadeniz’e gidip görecek. Dolayısıyla çevreci, beton değil, hareket halinde; yolda gördüğünüz zaman bir yere gitmek için size ilham kaynağı oluyor, heyecanlandırıyor. Turizmi destekleyecek bu unsur.

YB: Peki, Avis olarak sizin hem karavan parkınızı hem de diğer rakiplere oranla farklılığınızı öğrenebilir miyiz?

İE: Yani, biz 10 adetle başladık, bu yıl 30 adede çıkacağız. Bunun içerisinde; moto karavan, çekme karavan ve en son bugünlerde teslimatını yapacakları off-road karavan var. Üç grup karavan modelimiz var. Dolayısıyla aslında karavanın her alanını kapsayan bir ürün grubuna sahip olacağız. Şu an iki ayrı modelimiz var ama, off-road karavan da geliyor. Bu durumda zaten ihtiyaç olunan karavan modellerini, -büyüklük olabilir, kullanım amaçlarına bağlı segmentasyon olabilir- tüm segmentleri almış oluyoruz. Dolayısıyla otuz karavan da sanıyorum bizi, günlük kiralama tarafında, pazar lideri yapar çünkü ortalama sekiz-on adetlik karavan sayıları var. Tabii ki film setlerinde kullanılan karavanlar ayrı uzmanlıklar, onları yapan firmalarda daha fazla sayıda olabilir. Çünkü o yeni bir iş değil, uzun yıllardır öyle bir endüstri var Türkiye’de. Yanlış hatırlamıyorsam Türkiye’de toplam 8000 adet karavan var; bunun 100-150 adedi günlük kiralama amaçlı, bizim gibi firmaların sağladığı bir park büyüklüğü şu an. Her bir kiralamadan sonra bizim araçlarımızın, detaylı temizlikten kaynaklı, minimum yirmi dört saat süreye ihtiyacı var. Günlük kiralamada alırsınız, yıkamaya verirsiniz, hijyenini yaparsınız, üç saatte geri alırsınız arabanızı ve yeniden kiralarsınız otomobil tarafında. Ama karavanda fiilen yirmi dört saate ihtiyaç var, o da yapabilirseniz. Çünkü hijyen yapılacak, ozon yapılacak, nevresimler değiştirilecek, havlular konulacak, yedekler konulacak. Yani bir otelcilik işi gibi de düşünebilirsiniz. Dolayısıyla biz bu işi iyi yaptığımıza inanıyoruz. İşi sadece bu olan bir ekibimiz var. Arkadaşlar çok özenle altyapıyı oluşturdular; çünkü bizim gibi büyük bir yapı, şu anda küçük olan bir sektör için, kurumsal imajını zedelemeyi asla istemez. Biz de bir tek şikâyet gelmesin diye kazandığımızdan daha fazlasını harcıyoruz.

YB: 2021’in geriye kalan zamanındaki hedefleriniz ve beklentileriniz neler? 2022’ye yönelik bir planınız var mı karavanla ilgili olarak, bir öngörünüz var mı?

İE: Biz zaten 5 yıllık planı her zaman yapıyoruz ve karavan ÖTV’sinin değişmeyeceğini varsayarak bir büyüme planımız var; çünkü değişmeden onu öngöremiyoruz. Tabii buradaki büyümelerde: “VOV!” diyebileceğiniz binlerce adede çıkacağız diyemiyorum yani. İçimde bu işin Türkiye için çok değerli olduğu bilgisi ve gelecekte altyapının oluşturacağıyla ile ilgili bir umut var. Ben hem STK başkanı olarak hem de bu işi yapan, bir markası olan firma yöneticisi olarak bu işe baş koydum ve her zaman canlı kalması için yatırım yapmaya devam edeceğim ama küçük hareketlerle. Çünkü biliyorum ki asıl beklediğimiz değişiklikle beraber büyüklük farklılaşacak yüzdeler açısından. Yanlış hatırlamıyorsam yüz elli adede çıkacağız önümüzdeki üç-dört sene içerisinde, bu bizim şu anki planımız. Ama ekosistem gelişmesi için iki-üç yıla ihtiyaç var. Çünkü gerek STK’mız olarak gerek şirketim olarak gerek turizm sektöründeki diğer paydaşlarımızla beraber karavan-kamp işine de kafa yormam gerektiğini biliyorum. Dolayısıyla buradaki start-up firmalarını desteklemem gerektiğini biliyorum, görüşmelerimizde var zaten. Eğer dediğim gibi kurumlar, STK’lar, turizmin paydaşları; bir araya gelir, hız verici rol oynarsa başka başarıları konuşuruz. Dolayısıyla uğraşımız da bu yönde.