A.Ç: Ve sonunda resmi olarak açıklanmasa da VW yatırımı Türkiye'ye geldi. Bu içinde yaşadığımız şu süreçte bizim ve Avrupalı diğer yatırımcılar açsından çok önemli bir hamle. Peki sence medya açısından bu süreç doğru kullanıldı mı? Haberi genelde tüm aşamalarıyla hep Alman basınından öğrendik. Çünkü bizi burada bilgilendirecek kaynak yoktu. Sonra da haberi "ilk" kimin yaptığına kadar uzadı paylaşımlar. Sen de bu yatırımı ilk yazan gazetecilerden biri olarak VW Yatırımının Türk medyası açısından değerlendirmesini yapar mısın?
 
U.S: Daha önce de bu konuyu konuşmuştuk. Alman basını çok iyi çalıştı. Biz de Volkswagen haberlerini onlardan takip edip yazdık. Volkswagen’le süren görüşmeler gizli tutulduğu için, Türkiye tarafında kimse konuşmak istemiyordu. 
Volkswagen yatırımıyla ilk bilgi paylaşımını 2018 Aralık ayında gazeteci Hakan Özenen sosyal medya hesabından yaptı. O gün bazı gazetelerin internet sitelerinde haber oldu. Ben de Sabah Gazetesi’nde geniş bir şekilde Volkswagen’in yatırımı haberleştirdim. Sabah’ın dışında yanlış hatırlamıyorsam Akşam ve Dünya Gazetesi’nde de Volkswagen’in yatırım haberi yayımlandı.
Kendi adıma konuşayım. Daha sonraki günlerde de Volkswagen’in yatırımına yönelik birçok haber yaptım. Bir anlamda otomotivde son yılların en büyük yatırımının takipçisi oldum. 
Gazetecilerin en önemli yeteneği burunlarının haber kokusunu almasıdır. Volkswagen’de de buram buram haber kokusu vardı. Alman basında çıkan haberlerin yanı sıra bazı kaynaklardan da elde ettiğimiz istihbaratla daha ilk günden ısrarla Volkswagen’in yatırım için Türkiye’yi seçtiğini yazdım.
Sonuçta dev firmalar son ana kadar yatırımlarıyla ilgili açıklama yapmazlar. Ama resmi açıklama yapılmaması, haberin doğru olmadığı göstermez. Gazeteciler haberin kokusunu alır, kokuyu takip eder. Kendi yazmadığın haberi yalanlamak yerine, haberi koklamaya, işine odaklanır.
İşin komik tarafı bazen koku yanlış yönlendirebilir. Defalarca yatırıma geliyor diye yazılan haberler ‘yalan’ çıkabilir. Çünkü sansasyon yaratmak için yapılan haberler, komik duruma düşürebilir. Ama bugüne kadar kimsenin hataları yüzüne vurmaması, unutulduğu anlamına gelmez.
 

KAMPANYALAR TAM ZAMANINDA GELDİ 
 
A.Ç: Kamu bankaları, yerli otomobillerle başlayan ucuz kredi imkanların kısa sürede özel bankalar ve yabancı otomobillere de yayıldı. Şu günlerde her banka her marka taşıt kredisi için özel bir çaba sarfediyor. Önce bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsun. Daha sonra da son üç aya geldiğimiz bu süreçte bu hamlenin yapılması için mutlaka dibe mi vurulması lazımdı. Bir üç ön daha önce bu hamleler yapılamaz mıydı? Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
 
U.S : Ziraat Bankası, Halkbank ve Vakıfbank ile Türkiye’de üretim yapan otomotiv markalarının iş birliğiyle gerçekleşen “Otomotivde Yerli Üretime Özel Taşıt Kredisi Kampanyası” 1 Ekim’de başladı. 
Fiat, Honda, Hyundai, Renault, Isuzu, Karsan, Temsa, Otokar, BMC kampanyaya katılan firmalardı. Ardından Toyota ve Mercedes-Benz de eklendi.
Ancak Türkiye’de üretimi olmayan firmalar da boş durmadı. Özel bankalarla iş birliği yaparak düşük faizli kampanyalar düzenlediler. Bütün bu kampanyalar otomotiv pazarına doping etkisi yapacak. Yılın son üç ayında satışları artıracak. 
 
Ahmet, satışlar dibe vurulmadan bu hamle yapılamaz mı diye sormuşsun. Ama bu ilk destek değil. Daha önce sektöre birçok destek verildi. ÖTV ve KDV indirimi ile hurda teşviki gibi… 14 ay süren ÖTV ve KDV indirimi haziranda sona erdi. Hurda teşviki ise 31 Aralık tarihine kadar devam edecek.
 
ÖTV ve KDV indiriminin otomotiv pazarında etkisi sınırlı oldu. Yüksek taşıt kredi faizleri ÖTV ve KDV indiriminden beklenen satış hedeflerinin gerçekleşmesini engelledi. 
 
Otomotiv pazarının canlanması için faizlerde düşüş bekleniyordu. Merkez Bankası faizleri indirince, düşük faizli kampanya fırsatı doğdu. 
Bu yüzden sözünü ettiğin hamlenin yapılması için pazarın dibe vurması beklenmedi. Dediğim gibi ne zaman Merkez faizleri indirdi, o zaman kamu başta olmak üzere bankalar taşıt kredisi faizlerini düşürdü. Ardından, otomobil firmalarıyla iş birliği yaparak taşıt kredisi faizlerini 3 ay sürecek kampanya ile yüzde 0.49-0.69 bandına çektiler. 
 
 
ASIL KAZANAN TÜKETİCİ OLACAK
 
A.Ç: Görünen o ki bu kampanyaların bu rakamlara inmesinde markaların katkı payı önemli. Yani onların taşın altına ellerini koymaları önemli. Bu durum her ne pahasına otomobil satmak sence doğru bir hamle mi? Bşldiğin gibi markalar aslında araç satışından çok servisten kazanıyorlar. Bu hamlenin acısı servis ve yedek parçadan mı çıkar sence? Yani olan yine tüketiciye mi olacak?
 
U.S: Kampanya hem bankalara hem de otomotiv firmalarına ekstra bir yük getiriyor. Duyduğum kadarıyla her markanın bankalarla yaptığı anlaşma, yani katkı payı farklı. 
Otomotiv firmaları sattıkları otomobillerden zarar ediyor mu bilmem. Ama onlarca bayileri var. Onları ayakta tutabilmek için bir şeyler yapmaları lazım. Bence o yüzden kar etmemeyi göze alıp kampanya düzenliyorlar.
Tabii söylediğin gibi otomotivcilerin en önemli gelir kaynaklarından biri satış sonrası servis hizmeti ve yedek parça. Eğer bir yıl satışlar düşerse, bayilere servis için gelen otomobil sayısı da azalıyor.
Firmalar gelirlerindeki düşüşü servis ve yedek parçadan çıkaracaklarını sanmıyorum. Aksi olursa kendi ayaklarına kurşun sıkmış olurlar. Tüketici garantisi bittikten hemen sonra otomobilini bayi yerine sanayiye götürmeye başlar.
Tüm bunları bir kenara bırakırsak. Bu işten asıl kazananın tüketici olduğu görülüyor.  
 
MORALLER YÜKSELECEK
 
A.Ç: Ekim ayı itibariyle kredi faizlerinden bağımsız lansmanlar toplantılarla otomotiv sektörü hareketlendi. Ajandana baktığın zaman sen bu üç ayı nasıl değerlendiriyorsun. Sence artık yukarı çıkış ivmesi başladı mı? Satış ve daha da önemlisi moral açısından...
 
U.S: Otomotiv sektörü yıl sonu tahminlerini yukarı revize etti. En çekimser yöneticiler bile 450 bin adetleri telaffuz etmeye başladı. Daha yüksek tahmin yapanlar da var. Satışların yükselmesi otomotiv sektöründe moralleri yükseltecek. Herkes son çeyreğe ümitle girecek.