Birkaç haftadır yazdığım otomotiv markaları, PR şirketleri ve otomotiv basını arasındaki anlamsız didişmeyi konu alıyorum. Otomotiv basının, markaların lansmanlarını dizayn etme gibi bir işlevi olamayacağı gibi, markaların da “keyfi” uygulamaları sıkıntının kaynağını oluşturuyor. Ama herşeye rağmen marka “davet eden” olduğu için bir takım kriterleri önüne koyarak değerlendirme hakkına sahip. Yani bir lansman yapacağı zaman gazetecilerin hemen hemen hepsinin gönlünü hoş tutmak durumunda değil. Tabi bunları yazarken, bazı markaların haddinden fazla tavizkar olduğunu da belirtmeliyim. Birçok PR çalışananın da (kurum içinde veya dışında) basın mensuplarıa karşı “omurgasız” bir duruş sergilemesi bu öz güven patlamasının nedenini oluşturuyor. Sonuçta hiç bir basın mensubunun tek tek veya gruplaşarak “biz bu lansman planlamasını beğenmedik” tarzında bir protestoya hakkı olamaz. Markaların gazetecilerin haberlerini dizayn edemeyeği gibi… Peki bunca eleştirinin ardında işini iyi yapan kişi veya kurumlar yok mu? Tabi ki var ama önce “eteğimizdeki taşları dökelim” istedim.
Bünyesinde birden çok otomotiv markasına hizmet veren Tacnur Aydın yönetimindeki Message İletişim bu iletişiminde ya otomobil gazetecileriyle; ya da yıllardır bu sektörde hizmet veren genç isimlerle çalışmaya özen gösteriyor. Message İletişim bu anlamda işini doğru yapan ajansların başında geliyor.
Yıllarca otomobil dergiciliği yaptıktan sonra PR tarafına geçen Alper Canyaş da şimdi sahibi olduğu Canyaş İletişim’de birden çok otomotiv markasına ve kurumuna hizmet veriyor. Masanın öteki tarafını çok iyi bildiğinden bu iletişim dengesini olabildiğince başarılı bir çizgide sürdürüyor. Her iki iletişim ajansının da özellikle bazı basın mensuplarından eleştiri aldığını gözlemliyorum. Bu eleştirilere daha doğrusu eleştirenlere bakınca “işlerini ne kadar doğru yaptıklarını” daha iyi anlıyorum.
Her iki iletişim şirket yetkilileriyle zaman zaman ben de ters düşüyorum, ama herkes eleştiri sınırının “iş ve haber amaçlı” olmasına dikkat ettiği sürece sorun kalıcı olmuyor. Bence tüm beklentimiz, çelişkimiz ve tartışmamızın odak noktası “haber” amaçlı olması lazım. Çoğu zaman “otomobil gazetecisi” olduğumuzu ve haber yapmamızın tek işimiz olduğunu unutuyoruz gibime geliyor. Yani sonuç itibariye; kimsenin kimseye ne kıyak yapmaya; ne de engel olmaya hakkı yok. Herkes işini doğru yapmaya odaklanırsa sorun kalmayacak aslında… Hancısı ve yolcusuyla aslında hepimiz aynı gemideyiz ve ister istemez sık sık karşılaşacağız.
NOT: BU KÖŞE YAZISI 18 TEMMUZ PAZARTESİ GÜNÜ YENİ BİRLİK GAZETESİNDE YAYINLANMIŞTIR.