İki haftadır kalem oynattığım “otomotiv sektörü ve PR &Gazeteciler ilişkileri” nde bu hafta bir ilk yaşandı. Bu yüzden hazır bu sularda seyrederken “yazmasam olmaz” moduna girdim. O zaman aynı konudan güncel bir örnek ile devam edeyim:
Geçen hafta Kia Cerato’nın Türkiye’deki basın lansmanı gerçekleştirildi. Çoğu basın lansmanında olduğu gibi önce otomotiv günlük gazetecileri lansmana davet edildi. Ardından da aylık otomobil dergileri ve dijital otomobil yayıncıları (internet sitesi ve dijital dergiler) çağrıldı.Bu uygulama; yani önce günlük gazetelerin ve televizyonların, daha sonra da basılı ve digital basının davet edilmesi alışılmış bir ritüel haline geldi. Bunun ilk nedeni, günlük yayınların habere bakış açılarıyla, aylık ve dijital yayınların habere bakış açılarındaki farklılık. İkinci neden de sayıları en fazla 10’u olan günlük basının yanında; sayıları 50-60 arasında değişen basılı ve dijital yayın çalışanlarını birarada ağırlama zorluğu. Baştan yadırgansa da herkes bu ayırımı kanıksadı.
Çelik Motor da yeni modeli Kia Cerato için benzer ama daha “farklı” bir yol izledi. Önce sayıları 5-6’yı bulan günlük gazetecileri Bodrum’da bir tesiste ağırladı. Ardından da sayıları 30-35’i bulan aylık ve dijital yayıncılarını da bir başka tesiste ağırlamak için davet gönderdi. Aylık ve dijital otomobil basınıyla yıllardır arası pek de hoş olmayan Çelik Motor yöneticileriyle yıllar sonra belki de ilk buluşma olacaktı. Gelgelelim bu buluşma da gerçekleşemedi. İptal sebebi bile 2 tarafa göre farklılık gösteriyor. 30 Haziran-1 Temmuz arası yapılması plananan ikinci lansman Çelik Motor tarafından 29 Haziran’da yaşanan Havaalanı Terörü nedeniyle iptal edildi.
29 Haziran sabahı bu lansmana davetli gazetecilerin bir bölümü aranıp fikirleri soruldu. Kimi gazeteciler “terör nedeniyle lansmanın iptal edilmesinin daha uygun bir karar olacağını” belirtirken; bazı gazeteciler de yapılan farklı uygulamaya tepki gösterdikleri için lansmana katılmak istemediklerini marka yöneticilerine söylediler. Daha sonra aylık dergi ve dijital yayıncılardan oluşan bu lansmana davetli- davetli olmayan bir grup arkadaşımız da 30 Haziran’da sosyal medyada kendi hesaplarından ortak bir duyuru paylaşarak rahatsızlıklarını belirttiler. Çelik Motor yöneticilerinin genel iletişimsizliğinden şikayet eden arkadaşlarımız, günlük gazeteci arkadaşlarımızla farklı yerlerde yapılması planlanan lansmana tepki gösteriyorlardı. Tabii bir de ikinci lansmana katılmayacağını iddia ettikleri Çelik Motor’un CEO’su Bora Koçak’ın bu tutumunu eleştiriyorlardı. Bu iki uygulama ile kendilerine gösterilen “eksik saygı”yı öne sürerek toplu şekilde protesto ettiler. Bu toplu protesto bu anlamda bir ilki oluşturuyordu.
Marka tarafı ise zaten lansmanı 1 gün önce “terör nedeniyle” iptal ettiği için onlar açısından sorun baştan çözülmüştü.
Peki kim haklı?
İşte işin en hassas sorusu bu! İşe önce farklı uygulamaya alınan arkadaşlar açısından bakarsak; aylık ve dijital yayıncı arkadaşlar alınganlık göstermekte haklılar. Ama ben bu aşamada protestonun toplu olmasının pek de gerekli olmadığını düşünüyorum. Sonuçta ortada şahsi bir “davet” var ve o davete eşlik edip etmemek de şahsi bir karar. Gerekçesi ne olursa olsun, adı üzerinde “davet”e katılıp katılmamak kişilerin tercihidir. Tabi bu arada günlük ve diğer medya çalışanlarının farklı gün ve yerlerde lansman yapılması da; genel müdür, CEO konumundaki yöneticilerin özellikle günlük gazetecilerin katılacağı günde hazır bulunmaları ikinci lansmanda bulunmamaları da bir ilk değil. Çok sık olmasa da zaman zaman yaşadığımızi artık kanıksadığımız uygulamalar. Markanın lansman daveti konusunda özgür bir seçim tasarrufu var. Bu seçim tercihlerindeki farklılığı sık sık tüm markalarda yaşıyoruz. Benzer farklı davetler aylık ve dijital yayınlar arasında da gerçekleşiyor. Örneğin sadece “basılı dergiler”in davetli olduğu lansmana “dijital yayın çalışanları” da katılabiliyor. Yani; davet işinin bir standartı yok, olamaz da… Aslında yıl içindeki genel ortalamaya bakarsak aylık ve dijital yayın çalışanları günlük gazetecilerin davet edilmediği birçok lansmana gidiyorlar. Sonuçta her iki tarafında kendi açısından haklı olduğu bu durumda sorunun tek ilacı-çaresi iletişim. İletişim de karşılıklı konuşarak kurulur; mailleşerek ve sosyal medyadan değil. İletişimsizlik sorunu çok geçmişe dayanan Kia ve otomobil gazetecileri arasındaki sorun nasıl çözülecek sorusu ise pek kolay yanıt bulamayacak gibi.
NOT: BU YAZI 4 TEMMUZ PAZARTESİ GÜNÜ YENİ BİRLİK'TE OTOMOTİV SAYFASINDAKİ KÖŞEMDE YAYINLANMIŞTIR!