Eleman bulamıyoruz konusuna gelecek olursak, en son yaptığımız basın toplantısında EYT’nin özellikle çalışma huzurunu ve hatta ekonomimizi bozacağı yönünde bir tartışma olmuştu. Ve esasında tüm dediklerimizin etkisini burada görüyoruz. Basit bir hesapla, 2 milyon kişi EYT’li oldu. Bu kişiler ortalama 20 bin liradan, 20 sene yani toplam 400 bin lira çarpı 2 milyon, ekonomiye 800 milyar lira sıcak para girdi. Bu sıcak para iyi bir şey ama bir anda girdiğinde ekonomide enflasyonu körüklüyor. Ve şu anda da onun sonucunu hepimiz yaşıyoruz. Bunun haricinde çalışan bulmakta zorluk çekiyoruz. Ben Z kuşağı ismini kullanmak istemiyorum, yeni neslin çalışma beklentileri farklı. Onların işten bekledikleri, çalışma yerinden bekledikleri bir evvelki, iki evvelki neslin yaşadıklarından farklıyken bir de EYT gibi kontrol edilemeyen bir durum da devreye girince, bir taraftan işsizlik var diye konuşulurken bir taraftan da fabrikalar işçi, çalışan bulamıyor. Buldukları işçileri de sene bitmeden kaybediyorlar. Kaybettikleri bazen başka şirketlere gidiyorlar veya EYT’nin şişirmiş olduğu ekonomide kayıt dışı bazı faaliyetlere giriyorlar. Kayıt dışı derken yanlış anlaşılmasın, EYT’li olan bir akrabasının yanında getir götür işi yapıyor. Diyeceksiniz ki bu ne kadar oluyor, evet oluyor ve hepimiz etkileniyoruz. Örneğin Bursa’da, Sakarya’da, Gebze’de çalışan bulunamıyor. Şöyle bir örnek vereyim, yabancı bir firma Türkiye’ye yatırım yapmak istediğinde bize soracağı birçok soru varken, “Gebze’de işçi problemi gerçekten var mı” diye sordu. Bakın teşvikleri, elektrik maliyetini değil, eleman bulacak mıyım yatırım yaparsam diye sordu. Buradaki en büyük problemin otomotivle doğrudan alakası yok ama genel olarak söyleyeyim, Türkiye’deki en büyük problem iş gücüne katılım oranımız. Nüfus olarak aynı boyutta olduğumuz Almanya’da 50 milyon kişi, ki ortalama yaşı bizden 10 sene daha fazladır. Bizde ise 38 milyonda kalmış durumda. Bu 12 milyonu iş gücüne katmadığımız sürece konuştuğumuz birçok kronik problemi çözemeyiz veya onlar kronikleşmeye devam ederler.

Şu andaki nesil otomotivde çalışmak istemiyor. Benim bir arkamdaki de başka bir şey söylüyor. Ben diyorum ki, şu andaki nesil tedarik sanayinde çalışmaktansa marka olan bir ana sanayide çalışmayı tercih ediyor. Benim arkamdaki de diyor ki, tekstil gibi eski bir sektör yerine otomotiv, otomotiv tedarik sanayi gibi bir şirkette çalışmak istiyorum. Herkes suçu bir sonrakine söylüyor. Otomotiv yerine savunma sanayinde çalışmak istiyor diyor. Savunma sanayinde vakıf şirketlerine gidin, onlar da diyor ki yeni nesil Türkiye yerine yurt dışında çalışmayı düşünüyor. Yurt dışındakiler diyor ki, mühendislik yapmak yerine Uber’de çalışıp hayatını yaşayabiliyor. Sonuçta çok büyük bir sorun var. Bunun tek çözümü yok. Burada hepimizin yaptığı şey şu, elimizdeki kanı kaybetmemek, personeli kaybetmemek lazım. Bakın demin yatırımdan bahsediyoruz. Yatırım, bugün paranız olur yatırım yaparsınız. Paranız olur yaparsınız. Para kazanılır, kaybedilir. Ama çalışana yaptığınız yatırım kaybedilirse geri dönüşü yok. Bunun için bizim amacımız ilk önce kan kaybetmemek. Bana sorarsınız, Türkiye’deki bu kısır döngü ki dünyada var bu kısır döngü - esas dönüştürecek olan, arz ve talep. Arz’da problem var. Biz 85 milyonda sadece 35 ila 38 milyonu iş gücüne katılabilmişiz. Eğer burada bir 15 milyonluk ek iş gücü olduğu zaman bunu konuşmuyor olacağız. Arzda problem. Talebin yapısı, ismi, markası, rengi falan bunlar da tabii önemli konular ama az önce söylediğim gibi ben inanın İngiltere’deki bir ana sanayi firması bana dedi ki, “Bir mühendisim Uber’de çalışıyor ve çalışma saatleri daha esnekmiş. Ben mühendis kaybediyorum” dedi. Bu arada bu bahsettiğim şirkette dört Türk mühendisi vardı. Şu anda en son 400 küsür Türk mühendisi var. Türk mühendis derken İngiltere’de yaşayan değil. Türkiye’den gitmiş mühendisler. Bizim en azından bir çözüm şeklimiz, çözüm şansımız var. Bütün bu sorunların haricinde. 35 milyonu siz 40-45 milyona çıkardığınız zaman arz-talep dengelenir ve hem ekonomimiz güçlenir hem de bu sorunları konuşmayız.