1. Araç kiralama sektörü açısından 2018 nasıl geçti? 

Operasyonel kiralama sektörü araç parkının 2017 yılını 360 bin adet ile kapamasının ardından 2018 yılı yükselen bir ivme ile başladı. Son 5 senedir, yıllık ortalama yüzde 15 ile yüzde 20 arasında çift haneli büyümelerin yaşandığı sektörde bu yıl 410 bin adetlik bir filoya ulaşmayı hedefliyorduk. Fakat özellikle yılın ikinci yarısında Türk Lirası’nın ABD Doları ve Euro karşısındaki önemli değer kaybı, tırmanan enflasyon, para piyasalarında yaşanan sıkışıklık ve yükselen kredi faiz oranları ticari hayatı olumsuz yönde etkiledi. 360 bin ile başladığımız yılı 320 binler seviyesinde bir araç parkıyla kapatacağımızı tahmin ediyoruz.  ODD raporuna göre, 2018 yılının ilk 11 aylık döneminde otomobil ve hafif ticari araç satışları bir önceki yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 34 azalarak 543 bin adet seviyesinde gerçekleşti. Kredi faizlerinin ve döviz kurunun eş zamanlı olarak önemli ölçüde arttığı bu dönemde otomobil ve hafif ticari araç satışlarının 2018 yılında, uygulamaya alınan ÖTV ve KDV indirimlerinin de önemli katkısıyla, 600 - 620 bin adet seviyesinde gerçekleşeceğini tahmin ediyorum. 

Şirketler bu dönemi yara almadan atlatabilmek için, maliyetlerini önemli ölçüde düşürmeye, zaten sınırlı olan kaynaklarını ise mümkün mertebe verimli kullanmaya çalışıyor. Ancak, ticari hayat her türlü zorluğa rağmen devam ediyor ve ticari faaliyetlerin devamı için birçok unsura ihtiyaç duyuluyor. Bu unsurların en önemlilerinden biri de elbette şirket araçları. Özellikle içinde bulunduğumuz dönemde şirketler, ihtiyaç duydukları araçları en verimli yöntemi tercih ederek tedarik etmek durumunda. İşte tam bu noktada operasyonel kiralama yönteminin sunduğu avantajlar ön plana çıkıyor. 

Günlük kiralama tarafında ise, kurumsal şirketlerdeki mobil hareketliliğin azalmasını turizmdeki hızlı büyüme dengeledi. Ülkemizdeki turizm bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 30 oranında büyüme gösterdi. Tek handikap ÖTV ve araç fiyat artışından kaynaklı işletme giderlerinin artması oldu. Bununla birlikte 2018 yılı ekonomik daralması başladığında kiralama şirketleri kısa dönem araç yatırımlarını zaten yapmıştı. Bu nedenle uzun dönem kiralamaya nazaran daha dengeli ve iyi bir sene geçti. Kaldı ki günlük kiralamada da yabancı para cinsinden borçlanılmaz ve TL finansmanı yapılır. Dolayısıyla kur farkı ya da pozisyon açığı söz konusu değildi ve kısa dönem kir alama firmaları politikalarını daha kolay yönetti. 

2. Artan döviz kurları ve daralan iç talep sektörü nasıl etkiledi? 

Yaz aylarında başlayan likidite sıkıntısı, tüm ülke ekonomisinde bir daralma oluşturdu ve hersektör bu durumdan olumsuz yönde etkilendi. Önce harcamalar azaldı, ardından finans ve bankacılık tarafında Türkiye’nin paraya ulaşma durumu zorlaştı. Euro ve ABD Doları’nın TL karşısında hızlı değer artışı, döviz yükümlülükleri olan tüm sektörlerde bir pozisyon açığı ortaya çıkardı. 

Her kiralama şirketinin etkilenme derecesi, işin yönetimi, yabancı para cinsinden portföyünün büyüklüğü ve krediyi nasıl kullandığı gibi farklı parametrelere göre değişkenlik gösterir. Sektörümüz genel olarak diğer iş kollarına nazaran daha az etkilenerek Türkiye’deki daralmadan daha büyük bir daralış yaşamadı. Sektörümüzde yaşanan daralma, nihai tüketici talebindeki düşüşten kaynaklanıyor. Pazarın daralmasıyla birlikte araç filosunu küçültmek isteyen firmalar oldu. 

2019 yılı ise bir toparlanma yılı olacaktır. 2019 yılı sonuna doğru operasyonel kiralama sektöründe büyüme trendinin başlayacağını ve 2020 yılı sonunda yine 375 bin civarındaki filo büyüklüğüne ulaşacağımızı tahmin ediyorum. 

3. 2019’da sektör açısından fırsat ve riskler nelerdir? 

Son dönemde kurların biraz düşmüş olması ve bundan sonrası için araç kiralamalarının TL bazında yapılacak olmasından kaynaklı bir rahatlama var. Dolayısıyla, Kasım ayından itibaren talep tarafında bir artış yaşamaya başladık. İleriye pozitif bakmakla birlikte, elbette her daralmanın doğuracağı değişimler sektörümüzde de olacaktır. Ülkemizde uzun bir süredir devam eden büyüme trendi, pek çok sektörde olduğu gibi krize karşı olan duyarlılık tarafında algı azalmasına yol açtı. Ancak, artık tüm işletmeler, operasyonel verimliliğe odaklanarak daha dengeli ve sağlam bir finansal sistem için tekrar yapılanacaklar. Devletin de kurumlarıyla birlikte bazı önlemler aldığını görüyoruz. 

2019 yılında, kısa dönem araç kiralama sektörünün çok fazla araç yatırımı yapmayacağı kanaatindeyim. Bu sebeple kısa dönem araç kiralamada araçları elde tutma süreleri 7 – 8 aylardan 12 ay ve üzerine çıkacaktır. Dolayısıyla 2019 yılında toplam parkın 33 binler civarında olacağını öngörüyorum. Turizmde beklenen yüksek artışlar ve talep göz önüne alındığında, 2019’u, verimlilik tabanına oturtulmuş kârlı ve dengeli yönetim için bir fırsat yılı olarak değerlendiriyoruz. 2019’da kısa dönem kiralama, var olan işi kaçırmamaya ve verimliliğe odaklanacak. 

Dünyada ise sahiplikten kullanıma doğru kayma devam ediyor, mobilite ve zaman kavramlarının önemi gittikçe artıyor. Artık nüfusun yarısından fazlasının şehirlerde yaşadığı bir dünyadayız. Artan şehirleş me ile farklı ulaşım ihtiyaçları doğuyor. Bu ihtiyacın karşılanması için farklı akımlar ortaya çıkıyor. Genelleme yaparsak, araç sahipliği artık yeni kuşak için öncelikler arasında yer almıyor. Avrupa ve Amerika’da “Y” nesli bir süredir araç sahipliği yerine kiralama sistemini tercih ediyor. Artık araca sahip olmak yerine sadece ihtiyaç olduğu süre kadar aracı kullanmaya olanak veren modellere ilgi artıyor. Bu açıdan bakıldığında da kiralama hem bireyler hem kurumlar için operasyonel anlamda büyük kolaylık sağlıyor. Dünyamızın kaynaklarının daha sürdürülebilir kullanılması anlamına gelen ve pek çok sektörde yükselen bir kavram olan paylaşım ekonomisi de ibrenin satın almadan çok kiralama yönüne döndüğünün açık bir göstergesi niteliğinde. Görünen o ki araç paylaşım sektörünü 10 seneden kısa bir sürede 5 kat gibi inanılmaz bir büyüme bekliyor. Küresel rakamlara bakarsak 2015 yılında 4,8 milyon üye, 102 bin araç olan araç paylaşım pazarının; 2024 yılında 20 milyon üye ve 500 bin araca çıkacağı tahmin ediliyor. 

Türkiye'de ise paylaşım ekonomisinin bilinirliği ve sektörde faaliyet gösteren firma sayısı henüz çok sınırlı. Bilinirlik arttıkça paylaşım ekosisteminin de hızla gelişeceğini öngörüyorum. 

4. 2019’da yaşanması muhtemel ekonomik daralmaya karşı ne tür önlemler alıyorsunuz? 

Ekonomik daralmalarda önemli olan, ilk ortaya çıktığı an yarattığı etkiyi yönetmektir. Bu dönemlerin önemli bir bölümü psikolojiktir ve bu psikolojiyi doğru yönetmek gerekir. Sektör olarak bu krizi ve sonrasındaki hukuksal ve mevzuata ilişkin işleri diğer sivil toplum kuruluşları ile iş birliği yaparak çok doğru yönettik ve krizin etkisini azalttık. Bundan sonra atılacak adımlar için de hep birlikte çalışıyoruz. Kanun koyucular, ülkeyi yönetenler ve sektör temsilcileri yakın durmaya devam ettiği ve karşılıklı bilgi alışverişi olduğu sürece ani durumlardan negatif etkilenme en aza inecektir. Bu süreçten çıktıkça sektör olarak bizim de büyüme beklentilerimiz artıyor olacak. Daralma öncesi kiralama satın almaya nazaran ne kadar daha mantıklıysa yaşanan bu süreçte ve sonrasında da o kadar mantıklı. Daha uygun maliyetlerle araçları sağlıyor, hasar yönetimi, bakım, kış lastiği gibi pek çok unsuru yöneterek işin maliyet avantajını müşterimize yansıtıyoruz.