AHMET ÇELİK: Çin pazarında deneyimli olduğunuz açıkça belli. Çin markalarının Türk pazarına ciddi yatırımlar yaptığını görebiliyoruz. Örneğin, geçen cuma BYD, araç fiyatlarını ve bazı teşvikleri açıkladı. Bu da fiyatların büyük olasılıkla daha uygun olacağı anlamına geliyor. Cherry gibi başka Çin markaları da Türk pazarında oldukça aktif olacak. Premium segmentte olsanız da bu rekabetten bir ölçüde etkilenebilirsiniz. Bu bağlamda, Çin yatırımları ve Çin markalarının Türk pazarındaki varlığı hakkında ne düşünüyorsunuz?
JOCHEN GOLLER: Öncelikle, rekabet ortamı değişiyor. Örneğin, BYD ya da Chery gibi daha önce duymadığımız markalar pazara giriyor. Ancak aynı zamanda bazı markaların piyasadan çekildiğini ya da satışlarının azaldığını da görüyoruz. Beş yıl içinde, pazardaki marka sayısı aynı kalabilir ama markaların karışımı değişebilir. Bu, rekabetin değiştiğini gösteriyor.
Geçmişte benzer sorulara iki kez daha yanıt verdik. Japon markalar pazara girdiğinde insanlar “BMW olarak nasıl başa çıkacaksınız?” diye sormuştu. 10 yıl sonra Japon markalar hâlâ burada ama biz de büyümeye devam ettik. Ardından Kore markaları geldi, aynı sorular tekrar gündeme geldi. Kore markalarının bir payı var ama biz hâlâ büyüyoruz. Bu durumu hafife almıyorum, yanlış anlamayın. Ancak şunu söylemek istiyorum ki, geçmişte de güçlü markalar pazara girdi ve biz sadece pazar payımızı korumakla kalmadık, aynı zamanda büyümeyi de başardık. Bu yüzden, aynı şeyi şimdi de başarabileceğimize inanıyorum. Sonuç olarak, Çin markaları başlangıçta daha çok kitle pazarına hitap edecek. Ancak herkes, işlerini büyütmek ve daha üst segmentlere geçmek ister. Bizim yapmamız gereken, güçlü yönlerimize odaklanmak.
Birinci önceliğimiz, son derece çekici ürünler geliştirmek. Örneğin, gelecek yıl Neue Klasse araçlarını gördüğünüzde ve denediğinizde, bunun yeni bir adım olduğunu kabul edeceğinizi umuyorum. Bu sayede ürün perspektifinden kendimizi bir kez daha farklılaştırabiliyoruz. İkinci nokta ise marka ve tasarım. Müşterilerin satın alma nedenlerini incelediğinizde, tasarımın da önemli bir faktör olduğunu görüyorsunuz.
BMW olarak, her zaman kendimizi bir şekilde yeniden keşfetmeyi başardık. Zaman zaman cesur tasarımlar yaptık ve eleştirildik, ancak bir ya da iki yıl sonra insanlar “Aslında bu oldukça iyi bir tasarım,” dedi. İşte burada net bir avantaja sahibiz. Çinli araçlar gerçekten iyi ve sağlam, ancak ben buna “tasarım tutarlılığı” ve “marka tanınırlığı” diyorum. BMW’nin kimliğini ve farkını hemen anlayabiliyorsunuz. Bu bizim önde olduğumuz bir alan.
Bu yüzden başarımızı sadece tek bir faktöre dayandırmak mümkün değil. Teknoloji, tasarım, marka ve bayi ağı gibi birden fazla unsur bu başarıda etkili. Ayrıca, pazarda 40 yıldır varız ve Borusan Otomotiv ile birlikte güçlü bir bayi ağına sahibiz. Bu ağı sürekli olarak iyileştiriyoruz, showroomlara yatırım yapıyoruz ve en iyi müşteri deneyimini sunmaya çalışıyoruz.
Yeni bir marka olarak pazara girenlerin hızlı bir şekilde güçlü bir bayi ağı kurması kolay değil. Ancak bu oldukça önemli. Çin markalarını ciddiye alıyoruz, onları hafife aldığımızı düşünmeyin. Ancak elimizde doğru araçların olduğunu ve başarılı bir şekilde yolumuza devam edeceğimizi düşünüyorum.
AHMET ÇELİK: "Bu konu bizim tarafımızdan ciddiye alınmıyor olsa da, BMW’nin Türkiye’ye doğrudan geleceği yönünde bazı söylentiler olduğunu biliyoruz. Aynı zamanda Borusan Otomotiv ile iş birliğinizden oldukça memnun olduğunuzu da biliyoruz. Öncelikle bu söylentinin doğru olup olmadığını merak ediyorum. BMW’nin Türkiye’ye doğrudan geleceği konusu hiç tartışıldı mı? Ayrıca Türkiye’deki satış rakamları ve müşteri memnuniyetini benzer pazarlardaki rakamlarla karşılaştırırsak, bu pazar hakkında ne söyleyebilirsiniz?
JOCHEN GOLLER: İlk olarak, iş birliğimizi değiştirmek konusunda herhangi bir görüşme olduğuna dair bir bilgim yok. Açıkça söylemek gerekirse, Borusan Otomotiv’in performansına bakıldığında böyle bir konunun gündeme gelmesi için bir neden yok. Son 40 yılın 29’unda Borusan Otomotiv, Türkiye’de segment lideri oldu. Bu çok güçlü bir başarı kaydıdır. Bir diğer nokta ise, daha önce de belirttiğim gibi, Borusan Otomotiv’in bayiliklere yaptığı yatırımlar. Dün tamamen yenilenmiş bir tesisi ziyaret ettik. Bu tür yatırımlar müşteri memnuniyetini artırmak açısından oldukça güçlü adımlar.
Aslında Borusan Otomotiv, bazı satış şirketlerimizden daha iyi bir performansa sahip. Biz müşteri memnuniyetini NPS (Net Promoter Score) gibi farklı kriterlerle değerlendiriyoruz. NPS, müşterilerin BMW’den ne kadar memnun olduğunu ve BMW’yi başkalarına tavsiye edip etmeyeceklerini ölçüyor. Aynı zamanda servis memnuniyetini de değerlendiriyoruz. Borusan Otomotiv’in skorları oldukça yüksek, %89-90 seviyelerinde. Bu, bazı satış şirketlerimizin performansından bile daha iyi. Bu nedenle bu performanstan son derece memnunuz. Her iş toplantısında yalnızca satış rakamlarını değil, müşteri memnuniyetini de detaylı olarak ele alıyoruz.
*
BMW için hedef yüzde 30 elektrikli araç pazarı…
Türkiye’deki pazar hakkında konuşacak olursak, son yıllarda toplam otomobil pazarında önemli bir büyüme gördük. Daha önce pazar oldukça zorlu bir dönemdeydi ve toplamda 300-400 bin araç seviyelerine kadar düşmüştü. Ancak şimdi tahminler pazarın toplamda 900 bin seviyelerine çıkacağı yönünde. Bu da oldukça iyi bir toparlanma anlamına geliyor. Bu gelişmeden ve özellikle elektrifikasyondaki ilerlemeden dolayı çok mutluyuz.
Ayrıca elektrifikasyonun gelişiminden de memnunuz çünkü Türkiye’nin elektrikli mobiliteyi desteklediğini ve müşteri ikna etmek için önemli olan belirli vergi teşvikleri sunduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle, temel olarak BMW için %30’un üzerinde bir elektrikli araç pazar payına ulaşma yolundayız ve MINI için bu oran %70’e kadar çıkabilir. Bu gerçekten çok güçlü bir oran ve Avrupa’nın lider oranlarından biri.
Dolayısıyla otomotiv pazarı büyüyor, elektrikli mobilite büyüyor ve özellikle Türkiye’deki performansımızdan ve genel olarak otomotiv endüstrisinin bu dönüşüm sürecinden memnunuz. Küresel anlamda otomotiv sektörü büyük bir dönüşüm geçiriyor. Elektrifikasyon bu dönüşümün merkezinde, ancak bazı ülkelerde bu geçiş beklenenden daha yavaş ilerliyor. Hâlâ içten yanmalı motorlar, hibrit araçlar ve tamamen elektrikli araçların bir arada bulunduğu bir pazar yapısıyla karşı karşıyayız ve bu dengeleri yönetmek gerekiyor.
*
Türkiye için de umduğum şey, kuralların sürekli değişmediği bir ortam yaratılması.
Örneğin, bir dönem tamamen elektrikli araçlar teşvik ediliyor, herkes bu alana yöneliyor; sonra bir anda plug-in hibritler destekleniyor. Bu tür sürekli değişikliklerle bir endüstri oluşturmak çok zor. Belirli tahrik sistemleri için teşvik eklenebilir, ancak gerçekten tutarlı bir yaklaşım olmasını umuyorum. Avrupa’da bunu açıkça görebiliyorsunuz; bir teşvik kaldırıldığında pazar daralıyor, tekrar teşvik geldiğinde yükseliyor. Bu durum ne pazar için ne de müşteri güveni için iyi. Türkiye’de kuralların değiştiğini biliyorum ve hükümetin perspektifinden bunun iyi nedenleri olabilir. Ancak bir pazarı tutarlı bir şekilde geliştirmek istiyorsanız, daha uzun vadeli ve istikrarlı parametrelere ihtiyacınız var. Adil olmak gerekirse, Almanya’da geçen yılın sonunda bir hafta sonu içinde elektrikli araç teşvikleri kaldırıldı ve bu hemen bir düşüşe yol açtı. Şimdi teşviklerin yeniden getirilmesinden bahsediliyor, ancak bunun mantıklı olduğunu düşünmüyoruz. İstikrarlı bir politika gerekiyor ve müşterilere güven sağlanması gerekiyor. Türkiye’de de bunun gerçekleşmesini umuyorum.